Photo Sharing and Video Hosting at Photobucket
   
  welcome
  __ŞiİRL€r__
 


İFADE EDEMİYORUM SEVMEYİ

 

İfade edemezsin
Bütün harfler değerini yitirir
Kelimeler kurup cümleler halinde
Ona derdini anlatmak için
Çaresizlik kapını çalmıştır
Ağlaya sızlana yorgun devasal cüssesiyle Kilometreleri aşmaya mecbur tutulan Pofuldayarak buharıyla sitem eden
İhtiyar bir lokomotif gibisindir

Bazen iki kelimeyle yüzündeki tebessümün
Dünyadaki bütün mutlulukların toplamından Daha üstün olduğunuanlatmaya çalışırsın
Çünkü seviyorsundur
Ama yine anlatamazsın
Hani sevdalı bir bülbülün gelip
Dalına konduğu güle
Bütün sevgisini sunması
Dikenlerinde zehir dolaşan o gülün
Duygu dolu nameleri duymazdan gelmesi
Yüzüne bile bakmaması gibi
Ve üzüntüsünü gözyaşlarına saklayıp
Hüznünü kanatlarının altına alarak
Geride kalan gözleriyle
Uçsuz bucaksız semada sır olması
Kaybolması gibi

İmkan bulamazsın ona kavuşmak
Onunla birlikte olmak için
Hiçbir çıkar yol yoktur
Ya sana çok uzaktır
Yada aşık olamayacağın kadar narindir İncitmeye kıyamazsın
Bazen içindeki hasretle
Güneşli bir günde geceyi beklersin

Açık havada
O karanlıkta gökyüzünü inceklemek için
O kadar düşünceli bir o kadar yorgun
Dilinde eskimiş klasik bir şarkı
Boğazını parçalayan yırtamadığın bir düğüm Derken bir yıldız takılıp kalır
Gözlerine kilitleniverir
Ve sevdiğini ona benzetirsin

Parıltısından eşsizliğini
Büyüklüğünden özelliğini
Mesafesindense
Sana ne kadar uzak olduğunu anlarsın

Uzansan yetişilmez
Yetişsen ulaşılmaz
Ulaşsan dokunulmaz
Dokunsan anlaşılmaz
Korkarsın ve anlarsın imkansızlığını
İzledikçe gözlerin kamaşır
Yorulur bitkin düşersin
Göz kapakların ağırlaşır
Kendinden geçiverirsin

Esrarengiz bir ses
Öylesine ahnekli
Öylesine gizemli
Öylesine nihavend
Vede o kadar muhteşem
Kimden geldiği meçhul
Yüzünü göremezsin
Duygusal bir melodi olur
Kulaklarına fısıldayan
Dinledikçe mest olursun
Tam adapte olmuşken bu sese
Elinde bir sıcaklık birisi tarafından
Avuçlarına tutuşturulmuş yabancı eller

Utanırsın
Yüzün kızarır ürperirsin
Vede uyanırsın o ürpertiyle
Tüylerin dikenleşmiş halde
Cıvıl cıvıl olursun o duyguyla
Bir anda ısıtıverir seni
Ilık yaz yağmuru gibi
Soğuk kış gecelerinde

Sana olanların bir anlamı yok
Sessiz sedasız düşünürsün uzun uzun
Zaman olur içindeki yangın
Daha bir alevlenmiş yakar kavurur kalbini Bazen salıverirsin kendini
Hiçbirşeye umursamadan ağlarsın Sınırsızcasına
Çabalarsın kendini avutamazsın

Bir haykırış vardır dilinin ucunda
Ama nafile hep saklı kalır
O çığlığı atamazsın istesende
Gün gelir sigaranla dost olursun
Seni bitiren seni zehirleyen sigaranla Sattığı hüzüne
Esenlik değerinde paha biçersin

Kafanda sorular yığılıp kalmıştır
Sense yanılıyorsun ve çözemiyorsundur
Geceleri uyku girmez gözüne
Hep hayalinde olan melek yüzü
Anbean karşındadır
Yaptığın işte
Gördüğün kişilerde
Konuştuğun insanlarda
Hatta içtiğin sigaranın dumanında bile
Her zaman hissetmek istediğin sesi
Kulaklarında takılı kalmış bir bilmecedir
Deli olursun günden güne erirsin

Bazen şarkılarla birlikte ağlarsın
Daha önce hiç tatmadığın duygular
Alıp götürür seni
Bazen bir köşecikte bütün masumluğunla Kafandaki sorulara bir cevap ararsın Maalesef yine bir cevap bulamazsın
Ve susarsın saatlerce
Kanadı kırılmış bir kuş misali kalakalırsın
Bütün çılgınlıklar gözünün önünden geçer Film şeridi gibi
Hayat daha bir çekilmezdir senin için artık İnsanlar battıkça batar
Kimseye içini dökemezsin
Ve nihayetinde anlarsın
Sevgiden başka herşeyin boş olduğunu

Zevk alamazsın yaşamaktan
Daha önce dalga geçerek sürdürdüğün hayat Çekmiştir en büyük kozunu
Ve mağlup etmiştir seni
Bazen ölmek bile istersin
Ama kendini çabuk toparlar
Ve bununda çözüm olmadığını anlarsın
Gücün tükenir cesaretin kaybolur
Daha bir pasif kalırsın
Herşeyi sorun edersin kendine
Attığın her adımın önünde
Bir engel bir körkuyu
Daha bir ciddiye alırsın
Karşısında yenik düştüğün hayatı

Bazen ıssız bir tepeye çıkıp
İzlersin koca şehri
Ve bir çığlık avazının çıktığı kadar
Sanki sesini duyurabilecekmişsin gibi Kendini hapsedersin kendine
İçine kapanırsın
Onunla birlikteyken ölmekten korkarsın
Onsuz olduğun anlardaysa ölümü yaşarsın

Bir mucize için dilenirsin
keşke hep beraber olabilsek diye
Zaman zaman kadehlere atarsın derdini
Mey olarak tekrar içine dökersin
Ve yıllanmış şarabın o eşsiz tadında Anlarsın acıyı vede muhteşemi

Bazen kaleme dökmek istersin
Sevgini duygularını
Sevincini üzüntünü mutluluğunu
dert tasa keder gam
Kısaca neyin varsa başarırsında
Fakat içindeki o muhteşem duygunun
Ve kalbinde kilitli o dehşet verici
Korkunç sevginin resmini çizemez
Ve anlatamazsın ona olan bağlılığını
Ona olan sadakatini
Belkide oda bekliyordur birşeyler açıklamanı Ama yapamazsın ya anlatamıyorsun
Yada anlaşılamıyorsundur
Ve yine susarsın

Bazende senin ona yazdığın
Onunda senin için karaladığı
Bir kaç satır gözlerini dolduruverir
Üzersin ve üzdüğün içinde kahrolursun Onunlayken zamanı durdurmaya çalışırsın
Onsuz olduğun anlardaysa geçen
Herbir saniyeyi asırlara sığdıramazsın

Bazen sahilleri dolaşırsın deli olmuşçasına Akşamüstlerinde güneşin batışını izlersin Hani o ufukta gitmek istemiyormuş
Ama gitmeye zorlanıyormuş gibi feryad figan İçinde dünyanı aydınlatan o dev platformun Nasıl boğulduğuna şahit olursun
Kaptırmışken kendini etrafına kenetlenmiş
Kör karanlığın farkına varamazsın bir süre Ve yeni yeni doğmaya başlayan
Dolunaya umut bağlarsın
Hala çaresizsindir kimin umrunda

Denizin üzerine serilmiş yakamoza
Hayran olursun
Nasılda tebessümle bakar sana
Derdi yok tasası yok keder gamdan uzak
Saatlerce birşeyler anlatmaya çalışırsın Mırıldanarak belkide kendini avutuyorsundur Gece yarısı olmuş nihayetinde
Farkına varır koşar adımla
Evinin yolunu tutarsın
Ardında esrarengiz bir gölge
Kendince takip ediliyorsundur
Çekinirsin vede korkarsın
Eve geldiğinde ise kapıyı kilitlersin ardına Ve sanki kurtulmuşçasına
Derin bir ohh çekersin
Ama haala kurtulamadığının farkına varman Sadece bir kaç saniyeni alır
Elini cebindeki sigarana uzatırsın
Oda terketmiştir seni
Bir koşu köşedeki büfeden almak istersin
Cebindeyse metelik yok
Düğmeyi tıklatırsın ışıklar yanmıyordur
Elektrikler kesilmiş

Kuytu bir yerden yarım kalmış bir mum bulup
Yakarsın o anlamsız loşla aydınlattığın
Odanda bir köşeye kurulup
Yine başlarsın düşünmeye
Her zamanki gibi sessiz ve derinden
O zindan sessizliği bozan
Bir saat tıkırtısı sende hala cevap yok
Başın çatlarcasına ağrır
Daha fazla dayanamayıp bu acıya
Gözlerini dolduruverirsin

Artık sende
Kendini kandıramaz duruma gelmişsindir
Ve itiraf edersin kendine onu sevdiğini Çılgınlar gibi
Akıllara zarar bir sevgiyle bağlandığını
Ama onun karşısında bu kadar
Cesur olamıyorsundur
Ve başından beri biliyorsundur
Verebileceğin en güzel cevabın
Ve edebileceğin en güzel itirafın
Susmak olduğunu

GÜZELLİĞE

Ve sen eğer seviyosan
Yarında susacaksın...
 





BİLİYORUM BU YARA HİÇ KAPANMAYACAK
 
Telefonlarıma cevap vermeyeceksin…Cevap versen bile, öyle yorgun öyle
isteksiz çıkacak ki sesin, bir küfür gibi…

Sevmeyeceksin beni…Biliyorum bu şehri bana dar edeceksin…
Çünkü anladın; sevgimden tanıdın beni.O yanık, o hasta bakışımdan…Uçuruma
atlar gibi sevdalanışımdan…
Sevmek deyince, hemen ardından, ölüm, dememden anladın…
Anladın ve kardeşini bir kabustan uyandırır gibi çırılçıplak gerçeğe
uyandırdın beni; uyandırdın ve kaçtın…
Çünkü sen de benim gibiydin; sen de benim gibi seni sevmeyeni sevdin hep.Sana
acı çektireni…Seni aramayanı, telefonlarına çıkmayanı, çıkınca seninle bir küfür
gibi konuşanı sevdin…Sen de benim gibi seni incitip üzeni sevdin hep.
Bakışından hissettim bunu, kokundan, dokunuşundan…
Beni sevmeyecektin biliyorum ama…Ama, öyle susamıştımki kendim gibi birini
sevmeye…Öylesine muhtaçtımki gercekten incitilmeye, gercekten acı
çekmeye, kendim gibi birini özlemeye öylesine muhtaçtım ki, seni tanır tanımaz
çözüldüm…
Sana da olmuştur…Öylesine susamışsındır ki sevilmeye, kendin gibi birini
bulunca tutamaz kendini, herşeyi, belkide söylenmiycek her şeyi o an, garip bir
telaşla söylersin…
Hatta söylerken anlarsın, söylememen gereken şeyleri söylediğini
hissedersin, battığını, giderek çıkmaza girdiğini…Ama yine de engelleyemezsin
kendini tutamazsın.
Aleyhinde olabilecek herşeyi söylersin…Üstelik bunu anladıkca daha da
batırmak istersin kendini…Biraz daha zor duruma düşürmek…
Daha da kaybetmek, daha da dibe batmak istersin…Sanki bile isteye kendi
mutlulugunu kendi elinle bozmak istersin…Kendinden gizli bir öç alır gibi.
Sanki hiç mutlu olmak istemiyormuş gibi…Sanki hiç sevilmek istemiyormuş
gibi…
Bir tür gurur muydu bu?
Birgün nasılsa ve hiç olmadık bir anda alınıp kopartılmadan, kendi
ellerimizle onu yok etmek, bizim gibilerin mutluluğuna tahammül edemeyen bu
hayatta, bu hayatın zorba kurallarına bir tür başkaldırmak mıydı?
Bir şizofren çocuk tanımıştım bir gün.Tam karşımda
oturuyordu.gencecik, yakışıklı bir çocuktu.Şizofren olduğunu
biliyordu.Biliyordu iyileşemiyeceğini…İki de bir, önce kolunu uzatıp, sonra
avucunu açıyor; Mutluluk avuçlarımdaydı, yakalamıştım ama kaçtı
diyor, kaçtı, derken avuçlarını boşluğa kapatıyordu…
Hiç unutmuyorum, bu hareketi defalarca yapmıştı…
Yine hiç unutmuyorum; burjuvalara özenen bir ailede büyüdüm ben.Görgü kitabı
masanın üstünde dururdu hep.
Annem o kitabı defalarca ezberletirdi bize.Yemeğe nasıl oturulacak..çorba
nasıl içilir? Kaşık nerede, çatal nerede durmalı…Balık nasıl yenir? Peçete nasıl
katlanır…Sinemada nasıl oturulur…
Ben de eskiden senin gibi saftım.İnanırdım bu dünyada bile şölenler
olacağına…Bu dünyada anne, baba, kardeşler, bir sofrada lekesiz bir mutluluk
yaşayabilirler diye inanırdım…O kasvetli görgü kuralları kitabına rağmen
inanırdım…
Önce dilediğim gibi başlardı herşey.Herkes bir arada, sonsuz mutlu gibi…Sonra
birden hiç beklenmedik bişey olur, biri ağlayarak odaya kaçardı…İçerden, arka
odadan, ağlamaklı, sonsuz küskün sesler gelirdi; bıktım artık, bıktım, usandım
hepinizden, gideceğim buralardan, yetti artık! …
Ben de senin gibi saftım o zamanlar…Gidilecek neresi var dı ki derdim…İşte
hep birlikteyiz…Alemi var mı bu mutluluğu bozmanın? …
Sonraları çok sonraları anladım.Meğer biz, bizim aile, herkes, tesadüfen bir
araya gelmişiz tesadüften de öte…Biz…bizim aile, herkes, aslında hiç
istemeden, nedeni bilinmeyen bir zorunluluk sonucu bir araya gelmişiz…
Aslında biz bir araya gelmemek için yaratılmışız.
Hayatın en büyük yanlışıymış bizim bir arada olmamız! …
Evet cok geç anladım…
Bıraktım lekesiz mutlulukları; ben kavgasız, üzüntüsüz bir pazar sofrası
özlerken, aslında herkes…annem, babam, kardeşim o evden uzaklara, hiç dönmemek
üzere çok uzaklara gitmek istiyormuş…
Dünyanın en mutsuz otogarı…Dünyanın en imkansız istasyonuydu bizim
evimiz…Yıllarca uzaklara, cok uzaklara gitmek isteyip, bir türlü gidemeyenlerin
sonsuz bekleme durağıydı bizim evimiz…
İşte bu yüzden sevmek benim için bir tutsaklıktı, tuzaktı böylesi sevip
bağlanmak.Uzaklara cok uzaklara gitmek isteyenleri engellemekti.
Sevgi yüzünden bizim ailedeki hiç kimse istediği yere
gidemiyordu…Birbirimize duyduğumuz sevgi, aynı zamanda bizi birbirimize düşman
ediyordu…
Hem biz, bizim aile…Güneşli bir günde ansızın başlayan sağanak yağmurlar
gibiydik…
Bu yüzden hep hırçın, hüzünlü, kırgındık…
Bu yüzdendi, her şeyi, çok iyi gidiyor sanırken, içimizde yükselmesine bir türlü
engel olamadığımız o felaket duygusu…
Anlamıştım senin ailen de böyleydi…
Üstelik öyle severlerdi ki sizi, birgün hiç olmadık bir anda, aslında
istenmeyen çocuklar olduğunuzu söylerlerdi size! …
Sana ya da kardeşine…Tesadüfen dünyaya geldiğinizi…Beklenmedik bir misafir
olduğunuzu! …Aksi gibi, istikbaliniz için hiçbir şeyi esirgemediklerini
söyledikten sonra söylerlerdi böyle sıradan şeyleri! …
Sizin için…Senin için hiçbir fedakarlıktan kaçınmadıklarını söyledikten
sonra…
Senin de ailen benimki gibiydi…Güneşli bir günde ansızın başlayan sağanak
yağmurlar gibiydi…Bu yüzden sen de benim gibi böyle hırçın, hüzünlü, kırgınsın
her şeye…
Yıllar önce tanıdığım o şizofren çocuk gibi; tam mutluluğu yakalamışken
kaybetmiş gibisin hep…
Ben beni istediğim gibi sevmemiş olan annemin hayaletini arıyorum imkansız
kadınlarda…
Sen, seni istediğin gibi sevmemiş olan babanın hayaletini arıyorsun imkansız
erkeklerde…
Biliyorum ne ben o kadını bulacağım ne de sen o erkeği bulacaksın…
Ve ne acı ki, hep bizi sevmemiş olanları seveceğiz ikimizde…Ne acıki, hep bizi
incitip üzenlere bağlanacağız…Telefonlarımıza çıkmayanlara… Çıksa bile küfür
gibi konuşanlara sevdalanacağız…
Bizden bir çift güzel laf esirgeyenleri özleyecegiz…
Ölesiye, amansız seveceğiz onları…
Biliyorum, bu yüzden odan böyle…Güncelerin ortalık yerde…Kitapların
orada, burada…Anıların saçılmış ortalık yere…Her şeyin darmadağın…
Biliyorum bu yüzden düzenden, adı düzen olan her şeyden nefret ediyorsun…Sen
de benim gibi; toparlayıp da ne yapacağım, düzenli olunca ne olacak; sonunda bir
gün biri gelip her şeyi, biriktirdiğim, düzenlediğim, üzerine özenle titrediğim
her şeyi daha önce hep olduğu gibi hiç beklemediğim bir anda savurup, bozup
gitmeyecek mi, diye düşünüyorsun…
Biliyorum, sen benim için hiç bir zaman ulaşamayacağım annemin
hayaletisin…Ailemdeki insanlar gibisin çok duygusal çok güçlü, çok yaralı…
Onlar da senin gibi seninkiler gibiydi…Aklı başında, mazbut insan rolünü
oynamaktan ve ertelenmiş düşleri yüzünden yorgun düşmüş, yarı çılgınlardı…Hepsi
yanlış evde ve yanlış bir yerde yaşadıklarını söylerlerdi…Düşleri çok
garipti…En kısa yolculuk bile onları yorduğu halde; okyanusları aşmayı ve başka
kıtalara gitmeyi düşlerlerdi…
Yine aradım seni, yoksun…bulsam, benimle küfür gibi konuşacaksın…
Bir kere çözüldüm sana…Bir kere sana senin gibi olduğumu hissettirdim…
Oysa baştan beri biliyordum; sen.seni sevmeyenleri seversin.Tıpkı benim
gibi…
Ama öyle özledim ki benim gibi birini sevmeyi…Öyle özledimki kendim gibi
biri tarafından incitilmeyi, üzülmeyi…
Yine aradım seni yoksun…Beni de birileri arıyor…Beni de kendi gibi birini
sevmeyi özleyenler arıyor…Kendi gibi biri tarafından incitilmeyi, üzülmeyi
özleyen birileri arıyor.
Hiç cevap vermiyorum…BEN SENİ İSTİYORUM, SENİ ARIYORUM…
Kayıtsızlığınla beni yok ediyorsun, geride sen kalıyorsun.Ama seni de biri
yok ediyor…
Aslında bu oyunda herkes birbirini yok ediyor…
Ben birilerini, o birileri başkalarını.Sen beni…Seni bir başkası…
Hem çok iyi biliyorum; beni sevsen bile hiç kapanmayacak bu yaram…Seni biri
sevse de hiç kapanmayacak bu yaran…
Hiç kapanmayacak! …Avuçların hep boşluğa kapanacak.Tıpkı o şizofren genç
gibi…
 




SEVİYORUM
 
Seviyorum seni
En duygusal halim ile
Ve yine en guzel duyguların en hali ile
İstiyorum unutmak belki
Ya unutamazsam diye korkuyorum
Oralardasın biliyorum,benim kalbimden uzaklarda
Rahat rahat baska asklar yasa
Unuttum soylemeyi sana
Mutluluk oyunları icinde ki bir oyuncuyum suanda...
 




şiirler insanın bazen kendi kendini ifade etmesinde büyük rol oynuyo 
insan bazen şiirlerde bulur kendini...WE bi insanın yazdıkları şeyler 
genelde onun  içinde bulunduğu durumu yansıtır.bazen yazılı bi kağıttan ibaret 
oldunu düşündüğümüz şeyler belkide sadece bundan ibaret deildir...!
...iyi düşünün...





SaBıR BeNiM YeLKeNLeRiM..!

Hayal kırıklıklarıyla öğreniyor insan sabırlı olmayı, bir de kaybettikçe. Acılarsa sabrın son sınavı.
Gün geliyor bütün çektiklerinin ödülü bir an bahşediliyor insana.

Yeni doğmuş bebeğin saçlarını okşarken, bir hastalıktan gözünü yeniden dünyaya açarken, her şey o an için değil midir.

Kavuşmalar da sabra dahil, sokağın başında beliriyorsa beklenen, sabreden biri bıraktığı içindir geride.
Sevgi sabırdır kavuşmayı bekleyen, bir kadını sevmek hangi yaşında olursa olsun gözlerinde doğmamış çocukları görmektir.

Uzun yolculuklardan sonra bayrağı dikerken kaşif kutuplara, ya da dağın tepesine, sabır der ki;
bütün çektiklerine değdi ve ben hep seninleydim bu an için. Sabır züğürt tesellisi değil gerçeğin ta kendisi.

Bir başkasına acı veren insan da acı çekiyor. Belki de daha fazlasını. Bu yüzden gaddar bile sabretmek zorunda vicdanına.

Uyurken keder pusuda sabahı bekler ya insanı pençesine almak için, göz kapakları açılmaya görsün,
acı bıraktığı yerden başlar, acılar zor sabreder geceye, hep sabahı bekler.

Şimdi gözümün bebeği bu satırları yazarken her sabah bir koşu tren istasyonuna giden çocuk geri dönüyor eli boş.
Babası çıkmamış trenden. Ama o her sabah gidiyor karşılamak için.

Çocuklara ölümü açıklayacak cesaret nerede büyüklerde, bir gün öğrenecek nasılsa, yasta yaşlı gözlerle bütün mahalle.
Gelecek baban diyorlar, küçük oğlan çocuğu her sabah treninden babasının çıkmasını bekliyor bu yüzden.

Sabredecek ve büyüyecek, insanın yürümekle bitirmeyeceği yol yok yeter ki sabırla yürüsün,
onurlu bir yaşam istemek ve sabretmek gibi uzun yollar, ama hepsi bitimli.

Sabır gecikmenin bekleme odası, yaşamak bir zaman oyunu yeter ki sabret, ulaşılmaz avucunun içinde, aşk da buna dahil.

Sabrı öğretmek zor, hele şimdilerde ayaküstü yemeklerin, donmuş yiyeceklerin, suya karıştırılarak oluveren içeceklerin,
anında fotoğraf çeken kameraların ve her gece uyduruk aşkların kırıp sarıldığı diziler çağında gençlere sabrı öğretmek çok zor.

Sabır bir fikir ve her iyi fikir gibi bulmak zor.

Seni sabırla sevmeye devam ediyorum.

Hangi deniz kabuğunu kulağıma götürsem

Duyduğum senin sesin.

Her gidişinde seninle beraber giderim, sen bunu bilmezsin.

Deniz kenarında beni bir başına zannedersin.

Ben okyanuslara açılırım

Sabır benim yelkenlerim, bunu hiç bilmezsin…

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol